TEK TANRILI DİNLERDE ZEYTİN

Zeytin ağacından tüm kutsal kitaplar söz eder.
Tevrat ve İncil’de zeytin sözcüğü 140 kez geçer.
Zeytin ağacı İncil’de kutsal bir bitki olarak geçer. İsa Peygamber’in gökyüzüne çıktığı Zeytin Dağı’nın eteklerindeki “Gethsemane Bahçesi”nde bulunan 8 büyük zeytin ağacının İsa’nın dualarına, gözyaşlarına ve ölümüne tanık olduğu, İncil’de yer almaktadır. Bugün hala zamana meydan okuyan bu ağaçlardaki zeytin tanelerinin Hıristiyan’lara İsa’nın gözyaşlarını hatırlattığı söylenmektedir.
Tevrat’ta “Yahova”nın Musa Peygamber’e zeytinyağı ile seçkin parfümlerin karışımından olan Kutsal Mesih Yağı (vaftiz yağı)’nın reçetesini verdiği anlatılır.
Zeytin kelimesi Kur’an-ı Kerim’de 6 (altı) defa geçmekte ve “kutsal ağaç” olarak zikredilmektedir
Kuran’da da zeytin ağacını, meyvesini, yağını öven ve kutsal kabul eden ayetler bulunmaktadır. Bu ayetlerde zeytin ağacının yine kutsal bir yer olan Sina Dağı’nda yetiştirildiği, sıkılarak yağının çıkarıldığı ve bu yağın yemeklere lezzet, hastalıklara şifa vermek için kullanıldığı yazılıdır.
Kısacası kutsal kitaplar; bu ağacın bereket, barış, akıl ve olgunluk sembolü olduğu noktasında buluşmaktadır.
Zeytin ve zeytinyağının eski Mısır uygarlığında yaygın bir kullanımı söz konusudur.
Zeytin bitkisi, İncir, hurma, üzüm ve nar ile birlikte tüm semavi dinlerde adı geçen 5 (beş) meyveden biridir.
Kutsal kitapların hepsinde zeytinden bahsedilmesi, Nuh’un gönderdiği güvercinin bir zeytin dalı ile dönmesi,
Yunan mitolojisinde tanrıça Athena’nın hayatını sürdürebilmesi için zeytin ağacını sürekli görmesi gerekiyordu.  Kimi tanrıların da zeytin ağacının altında doğması gerekiyordu.
Eski Yunan’da kutsal ağaç olarak kabul edilip zeytin tarımının sadece iyi ve dürüst insanlar tarafından yapılmasına izin verilmekteydi.
Zeytin ağacına zarar verenler ölümle cezalandırılmaktaydı.
Olimpiyat şampiyonaları zeytin yaprakları ile taçlandırılmaktaydı.
Zeytinyağının dinsel törenlerin kutsal lambalarında yakılmaktaydı.
Kralların ve yeni doğan bebeklerin kutsanmasında kullanılmaktaydı.
Zeytin ağacı akıl ve zaferin, zeytin dalı barışın, zeytinyağı da saflık ve sadeliğin sembolü sayılmaktaydı.

KUR’ANDA ZEYTİN

Zeytin…
Sahip olduğu besin değeri ile insan sağlığını koruyan bir mucize…
Allah (C:C) zeytinle ilgili olarak ayetlerde şöyle buyurmaktadır:

TiN SURESi
Adını birinci ayetteki “Tin” kelimesinden almıştır.
1 İncire ve zeytine ant olsun,
2 Sina dağına,
3 Ve şu emin beldeye (güvenilir şehre). İla ahir…

AÇIKLAMA
1. Müfessirler incir ve zeytinin özelliklerini, faydalarını beyan ederek kendi görüşlerini şöyle açıklamışlardır: “Allah, iyi özellikleri dolayısıyla bu iki meyvenin üzerine yemin etmiştir.” Kuşkusuz, Arapçada “tin” ve “zeytun” kelimelerini duyan insan bu iki meyveyi Arapçada bilinen anlamı üzerine anlar. Ancak bu tefsiri kabul etmeye iki sebep engeldir. Birisi, “Sina Dağı” ve “Mekke Şehri”ne de yemin edilmiş olmasıdır. Az önceki tefsire göre meyve ve iki yere bir arada yemin edilmesi uygun düşmemektedir. Kur’an-ı Kerim’de bir şey üzerine yemin edilen yerlerde bu yemin, o yerlerin hizmet veya faydası nedeniyle değildir. Her yemin, kendisinden sonraki konuya delil getirilmek içindir. Bu nedenle, iki meyveye özellikleri dolayısıyla yemin edilmiş olunamaz.
Diğer bazı müfessirler “tin” ve “zeytun”dan kasıt olarak bazı yerleri kabul etmişlerdir. Ka’b b. Ahbar, Katade ve İbn Zeyd diyor ki, “tin”den kasıt Dımeşk (Şam)’dır. “Zeytun”dan kasıt da Kudüs’tür. İbn Cerir, İbn Hatim ve İbn Merduye’nin İbn Abbas’tan naklettikleri bir kavle göre “tin”den kasıt, Hz. Nuh’un Cudi Dağı üzerinde inşa ettiği bir mesciddir, “zeytin”den kasıt da Kudüs’tür.
Ama “tin” ve “zeytun” kelimelerini duyan bir Arap’ın aklına bu manalar gelmez. O zaman Kur’an’a muhatap olan Araplar nezdinde “tin” ve “zeytun” yer olarak bilinmiyordu. Fakat Araplar arasında bazı bölgeleri, orada yetişen bitkiler ile isimlendirmek adetti. Onun için “tin” ve “zeytun” kelimelerinden kasıt şu olabilir. Bu meyvelerin yetiştiği yerler. Bu yerler Şam ve Filistin idi. Çünkü o zamanlar Araplar arasında incir ve zeytin yetiştiren yerler olarak bu bölgeler meşhurdur. İbni Teymiye, İbn Kayyım, Zemahşerî ve Alûsî de aynı görüştedirler. İbn Cerir her ne kadar birinci kavli tercih etmişse de, aynı zamanda “tin” ve “zeytun”dan muradın meyvelerin yetiştiği bölgeler olabileceğini de kabul etmiştir. Hafız İbni Kesir de aynı tefsiri kabul etmiştir.
2. “Tur-i Sinîn” buyrulmuştur. Bu, Sina yarımadasının diğer ismidir. Sena veya Sina ya da Sînîn de denir. Kur’an’da bir yerde de “Tur-i Sina” kullanılmıştır. Şimdi orada Tur dağı bulunan bu bölge “Sina” ismi ile meşhurdur. Bu nedenle, tercümemizde aynı meşhur ismi tercih ettik.
3. Tin ve Zeytun yetiştiren yere, yani Şam ve Filistin’e, bir de Tur Dağı ve Emin olan Mekke şehri üzerine yemin edilmiştir. İnsanın en güzel şekilde yaratılmasının anlamı şudur: Ona en iyi cisim ve diğer mahlûklardan daha iyi özellik verilmiştir. Ayrıca ona düşünce, anlayış, ilim ve akıl gibi yüksek kabiliyetler de bağışlanmıştır. Bunlar diğer mahlûkatta bulunmamaktadır. Bunun yanısıra insanların en yüksek ve kemal derecedeki fazilet sahibi olanları peygamberlerdir. Mahlûkatın, peygambere bağışlanan bu makamdan daha yüksek dereceye ulaşması mümkün değildir. Onun için, insanın “ahsen-i takvim” olmasına şahit olarak peygamberlere nisbet olunan Şam ve Filistin üzerine yemin edilmiştir. Orada Hz. İbrahim”den Hz. İsa’ya kadar pek çok peygamberler gelmiştir. Tur-i Sina Hz. Musa’ya nübüvvet verilen yerdir. Mekke ise Hz. İbrahim ve İsmail eliyle temeli atılan tevhid dininin merkezidir. Bundan dolayı Arabistan’ın en kutsal ve merkezî şehri olmuştur. Hz. İbrahim bu yer hakkında Allah’a şöyle dua etmiştir: “Rabb’im! Bu şehri güvenli bir şehir yap…” (Bakara 126). Bütün Arabistan’ın her yerinde anarşi varken, bu duanın bereketiyle yalnızca bu şehir 2500 senedir emin merkezdi. “Ahsen-i tavkim”den kasıt şudur: Biz insanı öyle güzel şekilde yarattık ki, onlardan yüksek rütbeli ve nübüvveti yüklenen insanlar çıkmıştır.

NUR SURESİ
Nur ayeti burada kaydı gereken enteresan örneklerden biridir. İnsanlığın mühim keşiflerinden biri olan elektriğe işaret ettiği söylenebilir: “Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nuru, içerisinde ışık bulunan bir kandil yuvasına benzer. O ışık bir cam içindedir, cam ise, sanki inci gibi parlayan bir yıldızdır; bu, ne yalnız doğuda ve ne de yalnız batıda bulunan bereketli zeytin ağacından yakılır. Onun yağı, nerdeyse ateş değmeden aydınlatır. Nur üstüne nurdur. Allah dilediğini nuruna kavuşturur. Allah, insanlara misal verir. O, her şeyi bilir” (Nur, 35).
Burada, “inci gibi parlayan bir yıldız” teşbihiyle ampule “ateş değmeden aydınlatan yağ”la da elektriğe işaret edildiğini, bu “yağ”ın, aslında, iklime tabi olarak biten nebattan elde edilen malum yağ olmadığını da “doğulu veya batılı olmayan bereketli zeytin ağacı” teşbihinden anlarız.
Ayetin üslubundaki ulvilik ve derinlik ve bilhassa teşbihler başka manalar çıkarmaya da elverişlidir.
Arıların bal yapma hikâyesi ile insanlar kâinatı ibretle okumaya davet edilirken zeytin ve incir, üstüne yemin edilen iki cennet meyvesi olarak çıkıyor karşımıza.
Çörekotu ve sarımsağın şifa kaynağı olduğu da yine Kur’an’a dayanan bir bilgi.

EN’ÂM SURESİ
Ayet 99. O gökten su indirendir. İşte biz onunla her türlü bitkiyi çıkarıp onlardan yeşillik meydana getirir ve o yeşil bitkilerden, üst üste binmiş taneler, -hurma ağacının tomurcuğunda da aşağıya sarkmış salkımlar- üzüm bahçeleri, zeytin ve nar çıkarırız: (Herbiri) birbirine benzer ve (her biri) birbirinden farklı. Bunların meyvesine, bir meyve verdiği zaman, bir de olgunlaştığı zaman bakın. Şüphesiz bunda inanan bir topluluk için (Allah’ın varlığını gösteren) ibretler vardır.

NAHL SURESİ
“Sizin için gökten su indiren O’dur; içecek ondan, ağaç ondandır (ki) hayvanlarınızı onda otlatmaktasınız. Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır.” (Nahl Suresi, 10–11)